Makaleler

Tekstil Endüstrisinde Sürdürülebilirlik: Yenilikçi Biyopolimerler ve Doğal Kaynakların Geleceği

Günümüzde, “fast fashion” olarak adlandırılan hızlı moda akımının yönlendirdiği tekstil endüstrisi, çevresel kaygıların artmasında önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle polyester içerikli ürünler, kullanım kolaylığı ve ekonomik avantajları nedeniyle hızlı moda markaları tarafından yoğun talep görmüş ve piyasalarda bu kumaş türü baskın hale gelmiştir.

Zamanla, bu durumun çevre kirliliğine, kaynak tükenmesine ve sera gazı emisyonlarına önemli ölçüde etkide bulunduğu fark edilmiş ve takip altına alınmıştır. Bugünün verilerine göre, 1990 yılında 31.35 milyon ton olan sera gazı salınımı, 2024 yılında 50 milyon tonu aşmıştır ve bu zararlı gazların %10’unu ne yazık ki tekstil endüstrisi oluşturmaktadır.[1] Dolayısıyla, bu durum endişe verici bir hal almış ve sürdürülebilirlik alanındaki araştırmalar hız kazanmıştır. Özellikle son beş yıldır sentetik kaynaklara karşı doğal alternatifler aranmakta ve bu arayış giderek çeşitlenmektedir.

Hâlihazırda pamuk, yün ve ipek gibi doğal elyaflara dönüş düşünülüyor olabilir, ancak bunların da ötesine geçerek nasıl daha dayanıklı, sürdürülebilir ve çevreye zarar vermeyen teknolojiler geliştirilebileceği hedef noktası haline gelmiştir.

Kanada’nın kış şartlarını herkes az çok bilir. Buraya yerleştikten sonra kışa dayanıklı mont ararken, mağazalarda gördüğüm ürünlerden yola çıkarak kullanılan teknolojilerden bahsetmek isterim. Biyopolimerlerin, yani biyolojik kaynaklardan elde edilen ve doğada çözünebilen polimerlerin, bu ülkede yaygın olarak kullanıldığını fark ettim.

En son ziyaret ettiğim Wuxly[2] firması, sürdürülebilir ve çevreci marka kimliğiyle dikkat çekiyordu. Marka, 2014 yılında kurulmuş ve ürünlerini %100 sürdürülebilir hale getirme hedefine odaklanmıştır. Montlarında Sorona® lifini kullanarak, özellikle -20°C’lere dayanıklı montlarda kaz tüyüne bir alternatif oluşturmuştur. Sorona®[3], yıllık %37 oranında yenilenebilir bitki bazlı bileşenler içeren yüksek performanslı bir polimerdir. Performans giysilerinde pürüzsüz bir görünüm ve his, çabuk kuruma, dayanıklılık, kırışıklık direnci ve renk canlılığını koruma gibi özelliklerin yanı sıra nem emilimi ve yumuşaklık sunmaktadır. Ayrıca üretim sürecinde çevresel etkileri minimum düzeye indirmektedir. Yine daha önceki yıllarda Almanya ziyaretlerimde LOHAS[4] demografisine yönelik olarak sürdürülebilir moda ürünlerini satan ve bu işi ciddiye alan markalardan bir tanesi de Armedangels[5]. Bu konuyu kendisine misyon yapmis markalarin varlığını bilmek umut vaad ediyor.

Benzer şekilde, geçtiğimiz günlerde Keel Labs tarafından tanıtılan Kelsun™[6] lifi de dikkat çeken bir biyopolimerdir. Bu yenilikçi lif teknolojisi, deniz ekosistemlerinin doğal verimliliğini yansıtma hedefine dayanmaktadır. Kelsun, alginat adı verilen bir deniz yosunu biyopolimerinden üretilmiş bir elyaftır. Kaynağını okyanustan başlatan bu teknoloji, tarım arazileri için rekabeti ve zararlı pestisitlerin kullanımını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.

Kelsun liflerinin üretim süreci dört aşamadan oluşmaktadır: İlk aşamada, pestisit ve gübre gerektirmeyen deniz yosunları hasat edilir. İkinci aşamada, deniz yosunlarından biyopolimer ekstraksiyonu yapılır ve özel katkı maddeleriyle birleştirilir. Üçüncü aşamada, ıslak eğirme yöntemiyle lifler üretilir ve son aşamada bu lifler pamuk veya kenevir gibi diğer sürdürülebilir liflerle harmanlanarak iplik haline getirilir.

Bu teknolojinin ilk ticari uygulaması, Amerikan kökenli hazır giyim markası OuterKnown’ın “Kelsun™ Universal Blanket Shirt”[7] adlı erkek gömleği ile gerçekleşmiştir. Üründe %30 Kelsun ve %70 rejeneratif organik sertifikalı pamuk kullanılmıştır. Kelsun lifleri, %100 biyobazlı olması ve atık suda biyobozunur özellik göstermesi sayesinde, polyester gibi sentetik liflerin hakimiyetindeki pazarda önemli bir alternatif sunmaktadır. Keel Labs’in kurucuları Tessa Callaghan ve Aleks Gosiewski’nin vizyonuyla geliştirilen bu teknoloji, okyanus ekosistemine zarar vermeden üretilebilmesi ve biyobozunur yapısıyla tekstil endüstrisinin geleceğinde önemli bir rol oynamaya adaydır.

Kişi başına yıllık lif tüketiminin 15.5 kilograma ulaştığı günümüzde, moda endüstrisindeki sürdürülebilirlik sorununa yenilikçi bir çözüm sunmaktadır.

Sonuç olarak, dünyadaki doğal kaynakları kullanma şekli değişmekte ve sektördeki tüm aktörlerin bu değişime adapte olması gerekmektedir. Yeni markalar için sürdürülebilirlik bir motto haline gelmeli ve üretim dış pazarlara değil, kendi markalarımıza odaklanmalıdır. Birçok marka, mevcut karlarından feragat etmekte zorlanırken, yeni jenerasyon kendi markaları ve inovasyonlarıyla tekstil sektörüne yön verebilir. Artık herkesin yaptığını değil, kimsenin yapmadığını yapma zamanı geldi.

Kaan Bayrak


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

TeksArge olarak, tekstil sektörüne değer katacak yenilikleri sürekli araştırıyor ve en güncel bilgileri sizinle paylaşıyoruz. Bu platformu ayakta tutan en önemli destek, reklamlardan elde edilen gelirlerdir. Reklamlarımızı, sizlere en iyi deneyimi sunmak adına, mümkün olan en az rahatsız edici şekilde yerleştirmeye özen gösteriyoruz. Sizden ricamız, bu değerli içeriği sürdürebilmemiz için reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olmanızdır. Desteğiniz, tekstil sektöründeki gelişmeleri size ulaştırmaya devam etmemize katkı sağlayacaktır.